16 Haziran 2010 Çarşamba
Balkanların Kızıl Yıldızı - Emir Kusturica
Esasında böyle bir yazının en başına bir video koyarak başlamak istemezdim. Lakin bugune kadar Kusturicanın çektiği tüm filmleri izleyene biri olarak biri bana bir sahne ile özetle dese göstereceğim sahnelerin başında gelir bu sahne. Neden mi? Trompet bana her zaman balkanların sesi olarak gelmiştir. Bir yandan oynatırken bir yandan ağlatan bir ses. Hani sevdiğiniz biri gitmek ister, kal diyemezsiniz boğanız bir şeyler düğümlenir. Bir şeyler söylemek istersiniz ses çıkmaz. İşte benim için boğaza o şey düğümlendiği anda çıkan sesdir trompet. Kusturicanın filmleri de temel olarak böyledir esasında şöylecek çok şeyi vardır. Ama bunu alıp direk gözünüzün ortasına sokmaz. Kimi zaman bir şarkıda oynarken, kimi zaman bir düğünde ağlarken, kimi zaman ise bir cenazede gülerken gösterir onları bize.
Bugüne kadar çektiği 10'a yakın uzun metrajlı ve bir o kadar da kısa filmi bulunan Emir Kusturica'nın başlıca fimleri:
-Çingeneler Zamanı, 1989
-Arizona Rüyası, 1993
-Underground (Yeraltı) 1995
-Black Cat White Cat (Kara Kedi Ak Kedi) 1998
-Zavet (Bana Söz Ver) 2007
24 Kasım 1954 Yugoslavya doğumlu olan yönetmen yaptığı filmlerden ve verdiği demeçlerden dolayı bir çok sansasyonel olaya imza attı.1993 yılında Sırbıstan'ın aşırı milliyetçi lideri Vojislav Seselj'i düelloya davet etti - Belgrad'ın merkezinde, güneşin tam tepede olduğu saatte, Seselj'in seçtiği bir silahla. Seselj, Kusturica'nın bu davetini "bir sanatçının ölümüne neden olmakla suçlanmak istemediği" mazeretini ortaya atarak duelloyu reddetti. Kusturica, 1995 yılında da Belgrad Uluslararası Film Festivali'nde Yeni Sırbistan Hakları Hareketinin lideri Nebojsa Pajkic'i yumruklayarak yere devirdi.Aynı yıl Cannes da Underground filmiyle Altın Palmiye ödülünü kazanan yönetmen, aldığı ölüm tehtitleri sonucu sinemayı bırakmaya karar verdi. İçindeki sesi susturamayan Kusturica 3 yıllık bir aranın ardından sözünü tutamayıp sinemaya geri döndü.
Özellikle Underground filminde yazdığı muhteşem senaryo ve yaptığı karmaşık kurgu insaları kendine hayran bırakmaktadır. Filmlerinden söyleceği sözü söylemekten hiç bir zaman çekinmeyen Kusturica balkanların kanayan yarasına her seferinde parmağını batırmıştır. Diğer filmlerine göre daha az politik olan black cat white cat ve zavet filmlerinde ise çingenelerin genel yaşayışlarına yönelmiş ve bunu eğlenceli bir dille anlatmıştır. Yönetmenin bir diğer özelliği ise filmlerin çocuğunda daha önceden oyunculuk denemiyimi bulunmaya insanları oynatmış olmasıdır.
Kimin Eli Kimin ''Sırtında''- nam-ı değer ''Barut Fıçısı''
Kahkahanın ve savaşın hiç eksik olmadığı topraklar: Balkanlar.
Balkanların en güzel ve bir o kadar da parçalanmış ülkesi: Yugoslavya.
E kolay değil bu topraklarda yaşamak. Ya ölüm korkusuyla kafayı yiyip ölürsün yahut ölücem korkusuyla ölümü öldürüp başka biri tarafından öldürülsün. Ekmek ve sudan çok kurşun ve el bombasının bulunduğu zamanlar. Ateşle barutun koyun koyuna yatıp, yalnızca halkın içinde patladığı bir dönemde geçiyor işte Barut Fıçısı.
Oyun temel olarak 11 sahneden oluşmakta. Her bir sahne balkanlardan farklı bir kesit sunmakla birlikte aslında bizim de hiç yabancısı olmadığımız durumları anlatmakta. Oyunun bir diğer farklığı ise önceki sahnede mağdur olarak gördüğümüz karakteri diğer sahnede başka birini yok yere vururken görmemiz. Oyunun kendi argo değişiyle ''Buralarda ya domalırsın ya da domaltılırsın.''. Bar, hapsine, otobüs, ev, park gibi değişik mekanlarda geçen oyun bize bir yapboz gibi kaybolup giden Yugoslavyayı göstermekte.
Kısa bir süre önce şehir tiyatroları tarafından da sahnelenen oyun, bir çok dile çevrilmiş olmakla birlikte hala popülerliğini korumakta.
10 Haziran 2010 Perşembe
Amerikan Sinemasının Mesihi: Quentin Tarantino
Tek düze giden bir akış, daha filmin başından sonunu tahmin edebilmek, heycansız sahneler... Bir Tarantino filmi izliyorsanız emin olun bunlardan çok uzaksınız. Bu sinemanın haşerat çocuğu hiç beklemediğimiz anda bizi sol köşeye yatırabilir, oha bunuda göstermez dediğimiz anda kafa derisini yüzebilir.
Esas çıkışını 1992'de Rezevuar Köpekleri ile yapan yönetmenin başlıca kült olmuş fimleri ise Pulp Fiction,Kill Bill serisi,Sin Cinty ve son olarak Inglorious Basterds'dır.
Şahşi olarak Pulp Fiction hastasıyımdır. Film daldan dala atlar, sizi gülmekten yerlere yatırır ancak Quentin Tarantino ile olsanız fimlerinizde Samuel Jacksonu öldüremiyeceğiniz gerçiğini ortaya koyar.
Esas çıkışını 1992'de Rezevuar Köpekleri ile yapan yönetmenin başlıca kült olmuş fimleri ise Pulp Fiction,Kill Bill serisi,Sin Cinty ve son olarak Inglorious Basterds'dır.
Şahşi olarak Pulp Fiction hastasıyımdır. Film daldan dala atlar, sizi gülmekten yerlere yatırır ancak Quentin Tarantino ile olsanız fimlerinizde Samuel Jacksonu öldüremiyeceğiniz gerçiğini ortaya koyar.
1 Haziran 2010 Salı
Saat 5 Naburları
Şu sıcaklar insanı kötü vuruyor. Hele de günlerden çarşamba olmuş ve saat sabah 5'e doğru ilerliyorsa. Ne varmış saatte ve günde yat zıbar be adam diyebilirsiniz içtenlikle. Lakin şaraba olan özlem gibi dudaklarımı karıcalandırmaya başlıyor ''kadının şairi''. Kadın ve şiir diyince şüpesiz akla gelicek ilk isimdir Cemal Süreya. O kadar sevmiştir, o kadar yazmıştır ki kadınların üstüne şiirler bir daha dünyaya kadın olarak gelirsem, eşcinsel olurum bile demiştir. Niyetim büyük ustayı bir kaç satırla anlatmak değil, zira anlatmak zaten mümkün değil. Onu ancak yine kendi şiirleri anlatıcaktır bize.
eşdeğeriyle yan
eşdeğeriyle yanyana yürürken
cehennem sokağında birey olmak,
ve en inceldikten sonra
ilkel sözcüklerle konuşmak seninle.
saat beş nalburları pencerelerden
madeni paralar gösteriyorlar,
yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.
hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Biliyorum Sana Giden
Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni
Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi
Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini
Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli
Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki
Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği
Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki
Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini
Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri
Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi...
Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki
Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki
İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:
Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri
25 Mayıs 2010 Salı
Meçhul Öğrenci Anıtı - Ece Ayhan
Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı,
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür.
Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
- Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
- Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir.
Bu ölümü de bastırmak için boynuna mekik oyalı mor
Bir yazma bağlayan eski eskici babası yazmıştır:
Yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştım
O günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyik
Yavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazmıştır:
Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler
Arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri:
Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında
Her çocuğun kalbinde kendinden büyük bir çocuk vardır
Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek
Ece Ayhan
Bir teneffüs daha yaşasaydı,
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür.
Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
- Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
- Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir.
Bu ölümü de bastırmak için boynuna mekik oyalı mor
Bir yazma bağlayan eski eskici babası yazmıştır:
Yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştım
O günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyik
Yavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazmıştır:
Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler
Arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri:
Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında
Her çocuğun kalbinde kendinden büyük bir çocuk vardır
Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek
Ece Ayhan
20 Mayıs 2010 Perşembe
Kral Georg Bühner - Kulubelere Barış, Saraylara Savaş!
Almanyanın havasından mıdır, suyundan mıdır yazarları genellikle insana kafayı yedirtiyor. İlk defa orta okul yıllarında Goethe ile tanışmıştım. Faust gerçekten büyüleyici bir romandı benim için. "Dur ey zaman,ne güzelsin!" dememecesine iddaya girmek. Sonra lise çağlarında Franz Kafka geldi önüme.'' Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.'' tek ve kesin cümle ile başlayan öykü, devrim kadar sert ve keskin.Dönüşüm 60 sayfanın içine tüm dünyayı sığdırmış bir öyküydü.
Gelelim Bühner ile tanışmama. İlk defa Şehir Tiyatrolarında Danton'un Ölümünü izlediğimde çok karmaşık gelmişti bana. Bir panayır alanı, fransız devrimi ve giyotin. O zamanlar üstüne daha fazla düşünmeden beynimin derinliklerine itmiştim bu adamı. Ancak o fırsatını kollayıp birkez daha karşıma çıkmasını bildi. Bu kez Ataköy Lisesi Tiyatro Grubu yazarın Woyzeck isimli saykodelik eserini oynuyordu. Oyunun konusu düşük rütbeli bir asker olan Woyzeckin üzerinde doktorun yaptığı deneylerdir. Doktor, Woyzecke sürekli bezelye yedirterek beynini bezelye boyutuna indirmeye çalışmaktadır. Bu olaylar yaşanırken Woyzeck üstleri tarafından sürekli aşağılanmakta ve karısına bando şefi tarafından tecavüz edilmektedir. Woyzeck en sonunda olanlara katlanamayarak karısı Marie'i öldürür.''İnsan soğudu mu bir kez hiç üşümez artık.'' sözleri dökülür ağzından ve genellikle intahar eder. Genellikle çünkü Bühner oyunun sonunu getiremeden 24 yaşında Tifo yüzünden ölmüştür. 24 yaşına kadar ise dünya tarihine 3 büyük eser bırakmıştır: Danton'un Ölümü, Woyzeck, Leonce ve Lena.
Leonce ve Lena. Popo ülkesinin prensi ve Pipi ülkesinin prensesi. Bühner bu defa doğrudan kuklalarını soylulardan seçer ve ''Kulubelere Barış, Saraylara Savaş!'' diye haykırarak davranır kalemine. Direk olarak sisteme en ağır eleştirisini yaptığı oyundur. Henüz yürümekten ile aciz Leonce sorumluluk ''sahibi bir kral'' olmaktan kaçmaya karar verir. Kendisine bulunan eş Lenayı daha görmeden kendini yollara vurur. Lena da farklı değildir. O da bu tanımadığı erkekten kaçıcaktır. Oyunda genel olarak halkı temsil eden Valerio şu sözlerle kaderini kabullenir : ''Yeryüzü bir masaya benziyor buradan bakınca, aşağıdaki göl, bu masanın üstüne dökülmüş şarap gibi, bizler de oyun kağıtlarıyız, Tanrıyla şeytanın canı sıkılmış, bizimle bir el oyun oynuyorlar.''
Kader bu tabi kaçılmaz. Birinden kaçan bu iki soylu, yolda birbirlerini görür aşık olup evlenmeye karar verirler.Bühner bu sefer perdeyi kendi elleriyle kapar: ''Bizler birer kuklayız, ipleri bilinmeyen güçlerce çekilen kuklalar; bizler kendimiz hiçbir şey değiliz, hiç.''
Not: 2 Kalas 1 Heves Tiyaro Topluluğu PAM liseler arası tiyatro buluşması kapmasında 23 Mayıs Pazar akşamı Profilo Alışveriş Merkezi salon 1 saat 20:00'de Leonce ve Lena'yı ücretsiz olarak sergiliyeceklerdir. Herkes davetlidir.
Gelelim Bühner ile tanışmama. İlk defa Şehir Tiyatrolarında Danton'un Ölümünü izlediğimde çok karmaşık gelmişti bana. Bir panayır alanı, fransız devrimi ve giyotin. O zamanlar üstüne daha fazla düşünmeden beynimin derinliklerine itmiştim bu adamı. Ancak o fırsatını kollayıp birkez daha karşıma çıkmasını bildi. Bu kez Ataköy Lisesi Tiyatro Grubu yazarın Woyzeck isimli saykodelik eserini oynuyordu. Oyunun konusu düşük rütbeli bir asker olan Woyzeckin üzerinde doktorun yaptığı deneylerdir. Doktor, Woyzecke sürekli bezelye yedirterek beynini bezelye boyutuna indirmeye çalışmaktadır. Bu olaylar yaşanırken Woyzeck üstleri tarafından sürekli aşağılanmakta ve karısına bando şefi tarafından tecavüz edilmektedir. Woyzeck en sonunda olanlara katlanamayarak karısı Marie'i öldürür.''İnsan soğudu mu bir kez hiç üşümez artık.'' sözleri dökülür ağzından ve genellikle intahar eder. Genellikle çünkü Bühner oyunun sonunu getiremeden 24 yaşında Tifo yüzünden ölmüştür. 24 yaşına kadar ise dünya tarihine 3 büyük eser bırakmıştır: Danton'un Ölümü, Woyzeck, Leonce ve Lena.
Leonce ve Lena. Popo ülkesinin prensi ve Pipi ülkesinin prensesi. Bühner bu defa doğrudan kuklalarını soylulardan seçer ve ''Kulubelere Barış, Saraylara Savaş!'' diye haykırarak davranır kalemine. Direk olarak sisteme en ağır eleştirisini yaptığı oyundur. Henüz yürümekten ile aciz Leonce sorumluluk ''sahibi bir kral'' olmaktan kaçmaya karar verir. Kendisine bulunan eş Lenayı daha görmeden kendini yollara vurur. Lena da farklı değildir. O da bu tanımadığı erkekten kaçıcaktır. Oyunda genel olarak halkı temsil eden Valerio şu sözlerle kaderini kabullenir : ''Yeryüzü bir masaya benziyor buradan bakınca, aşağıdaki göl, bu masanın üstüne dökülmüş şarap gibi, bizler de oyun kağıtlarıyız, Tanrıyla şeytanın canı sıkılmış, bizimle bir el oyun oynuyorlar.''
Kader bu tabi kaçılmaz. Birinden kaçan bu iki soylu, yolda birbirlerini görür aşık olup evlenmeye karar verirler.Bühner bu sefer perdeyi kendi elleriyle kapar: ''Bizler birer kuklayız, ipleri bilinmeyen güçlerce çekilen kuklalar; bizler kendimiz hiçbir şey değiliz, hiç.''
Not: 2 Kalas 1 Heves Tiyaro Topluluğu PAM liseler arası tiyatro buluşması kapmasında 23 Mayıs Pazar akşamı Profilo Alışveriş Merkezi salon 1 saat 20:00'de Leonce ve Lena'yı ücretsiz olarak sergiliyeceklerdir. Herkes davetlidir.
19 Mayıs 2010 Çarşamba
Kırıka : Deniz Şarkıları, Dionysos'un Ruhu
İlkokul çağlarından kurtulup adam akıllı müzik dinlemeye başladığımdan beri türk sanat müziğine karşı her zaman bir ilgim oldu. Klarnet, kanun, keman hatta trompetin verdiği tadı alıp bu müziğe hayran kalmayan insan azdır zaten. Hele bir de Münir Nuhrettin Selçuk, Mustafa Kandıralı, Müzeyyen Senar, Zeki Müren ve daha ismini sayamadığım nice müzik insanlarınız varsa bu müziğe ilgi göstermemek ayıptır, yazıktır.
Son dönemlerde Hüsnü Şenlendirici ve Laço Tayfa ekseninde genç kitlenin daha çok ilgisini çekti türk sanat müziği. İşte bu yazıda da size böyle bir gruptan bahsedeceğim: Kırıka. 2000 yılında İzmir'de kurulan grup genel olarak reparturanını bu bölgenin eserlerinden oluşturmakta. Klasik müzik ögelerine bağlı kalarak üzerine çeşitlemeler yapan grup ülkemizden daha çok yurtdışında tanınmakta ve konser vermektedir. Kabasaz adlı albümü ile övgü topluyan grubu takip etmek için: http://www.myspace.com/kirikasmyrna
Kırıka - Bir Sır Var Gülüşünde:
Kırıka - Dert Gemisi:
Son dönemlerde Hüsnü Şenlendirici ve Laço Tayfa ekseninde genç kitlenin daha çok ilgisini çekti türk sanat müziği. İşte bu yazıda da size böyle bir gruptan bahsedeceğim: Kırıka. 2000 yılında İzmir'de kurulan grup genel olarak reparturanını bu bölgenin eserlerinden oluşturmakta. Klasik müzik ögelerine bağlı kalarak üzerine çeşitlemeler yapan grup ülkemizden daha çok yurtdışında tanınmakta ve konser vermektedir. Kabasaz adlı albümü ile övgü topluyan grubu takip etmek için: http://www.myspace.com/kirikasmyrna
Kırıka - Bir Sır Var Gülüşünde:
Kırıka - Dert Gemisi:
18 Mayıs 2010 Salı
Beni Benden Alanlar Vol. 1 - Norah Jones
30 Mart 1979 doğumlu Hint asıllı amerikalı sanatçı. Müziğe 5 yaşında kilise korolarında şarkı söyleyerek başladı. İlk ödülleri 1996 yılında düzenlenen "Down Beat Student Music Awards" adlı yarışmada "En iyi caz vokalisti", "En iyi özgün kompozisyon" ödülleri oldu. Aynı zamanda okuyamaya devam eden Jones, okulunu tamamladıktan sonra İlhan Erşahin ile çalışmaya başladı. Türkiyeyi oldukça seven Jones bir süre Antalyada ki barlarda geceleri sahne almaya başladı daha sonra kendisine ödenen gecelik 40 dolarlık ücret (??!!!) fazla görülünce işinden ayrılıp ülkesine geri döndü ve 2002'de Türk yapımcı Arif Mardin'in keşifiyle çıkardığı ''Come Away With Me'' isimli albümüyle tüm dünyada 20 milyonun üzerinde satış grafiği elde etti ve bu albümden 7 Grammy kazandı.
Şimdi resmi tanımını bir yana bırakıp Norah Jones'ı ele alırsak gerçekten mükemmel bir ses sahip, bir o kadar da mütevazi baldan tatlı bir kadın vokaldir kendileri. Sesini o kadar etkileyici kullanır ki yer gelir sizi alır uçurur, yer gelir çölün ortasında tek başına bırakır.
Kadifemsi sesiyle:
Ray Charles ile birlikte:
Ve Tom Waits coverı:
Şimdi resmi tanımını bir yana bırakıp Norah Jones'ı ele alırsak gerçekten mükemmel bir ses sahip, bir o kadar da mütevazi baldan tatlı bir kadın vokaldir kendileri. Sesini o kadar etkileyici kullanır ki yer gelir sizi alır uçurur, yer gelir çölün ortasında tek başına bırakır.
Kadifemsi sesiyle:
Ray Charles ile birlikte:
Ve Tom Waits coverı:
Bir Garip Hayyam - Semerkant
Şayet adınız Ömer ve yıllar binli yıllar yerde İran ise adınızı söylememekte yarar vardı. Zira Şiiler ile Sünniler arasında ki savaş o zamanlar şiddetini daha da fazla hissettirmekteydi. Üstüne bir de feylesofsanız ölüm fermanınız hazırlanmış demekti. Ömer Hayyam işte tam böyle bir devrin ortasında bir gül gibi açmaktaydı Semerkanta cehennem ve cennetin ortasında araf gibi sadece ve duru; içinde ise bir okyanus kadar dalgalıydı. Aklında binbir soru rasathanesinden yıldızları gözler dururdu.
Kimin gözünde kafir, kiminin gözünde alim olan Ömer Hayyam günümüzde gerek rubaileri gerekse matematik alanında yaptığı çalışmalarla hala anılmakta. Bu şair adamı daha yakından tanımak isteyenlere en büyük önerim hemen en yakın kitapçıya koşup Amin Maalouf'un Semerkant adlı romanını alıp okumaları.
Semerkant - Sayfa19
Kimin gözünde kafir, kiminin gözünde alim olan Ömer Hayyam günümüzde gerek rubaileri gerekse matematik alanında yaptığı çalışmalarla hala anılmakta. Bu şair adamı daha yakından tanımak isteyenlere en büyük önerim hemen en yakın kitapçıya koşup Amin Maalouf'un Semerkant adlı romanını alıp okumaları.
Semerkant - Sayfa19
Not: En yakında zamanda Ömer Hayyam ve yakın arkadaşları, iki can düşmanı, Hasan Sabbah ve Nizam-ül Mülk hakkında daha detaylı bir yazı hazırlıyacağım.
—Hay Allah, nişarpurlu İbrahim Hayyam'ın oğlu Ömer’i diyarının nasıl oldu da tanıyamadım? Horasan'ın yıldızı, İran'ın ve iki Irak'ın dehası, feylesofların şahı Ömer!Sözde yerlere kadar eğilip alaylı alaylı selamladı onu, parmaklarıyla kanat çırptı sanki sarığının iki yanında ve etrafında toparlanmış aylakları kırıp geçirdi bu hareketleri.
—Bir dindarlık ve iman örneği sayılabilecek şu rubainin yazarını nasıl oldu da tanıyamadım:
Şarap testimi kırdın Allah'ımZevk yollarımı bağladın Allah'ımYere saçtın lal rengi şarabımıTövbeler tövbesi, yoksa sen sarhoş musun Allah'ım?
Hayyam öfke ve kaygıyla dinledi. Böyle bir kışkırtma oracıkta cinayete davetiye çıkarmak demekti. Kalabalıktan hiç kimse bu kışkırtmaya alet olmasın diye, bir an bile yitirmeden yüksek ve berrak sesle cevabını patlattı:
—Ben bu rubaiyi ilk kez senin ağzından duyuyorum. Ama bak, şunu ben yazdım gerçekten:
Hiç, bildikleri hiçtir, bilmek istedikleri hiç,Bak da gör şu cahilleri, kurulmuşlar tepesine dünyanın,Onlardan değilsen şayet sana kâfir derler adamaBoş ver onları Hayyam, sen bak kendi yoluna.
14 Mayıs 2010 Cuma
Ustalara Saygı: Buluşmak Üzere - Can Yücel
Çok karmaşık esasında dünya; yalnız iki göz, bir burun, iki kulak için. Çok fazla süpriz yahut tesadüfle dolu. Örneğin aslında siz bu satırları, içinde bulunduğunuz dört duvarın arasında, okurken 100 metre ötenizden belki tam şu saniye sizin camınıza bakarak, ancak bundan tamamen habersiz, evleniceğiniz insan geçiyor olabilir. Yahut çok sevdiğiniz bir insan sizden çok uzaklara göç ediyor olabilir.
Nietzche ''Ümit kötüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır.'' demiş ve ümitlerin en büyük kaynağı olan Tanırıyı mezara yollamış. Oysa Can Yücel umutların en güzeli olanını yani aşkı sarıp sarmalamış mısralarını giydirmiş üstüne.Açık sözlerine, bozuk ağzına bir karanfil daha eklemiş. Saygılarla.
BULUŞMAK ÜZERE
Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni
Diyelim için çekti bir sabah vakti
Erkenceden denize gireyim dedin
Kulaç attıkça sen
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
Ege denizi bu efendi deniz
Seslenmiyor
Derken bi de dibe dalayım diyorsun
İçine doğdu belki de
İşte çil çil koşuşan balıklar
Lapinalar gümüşler var ya
Eylim eylim salınan yosunlar
Onların arasında bulacaksın beni
Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe mutluluğa doğru
Her işin başında sevgi diyor
Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
Bi de başını çeviriyorsun ki
Yanında ben varım
Can Yücel
12 Mayıs 2010 Çarşamba
Osurgan: Cennete Giden Haşerat, Bahçede Açan Çiçek
Bundan iki bin yıl kadar önce bu topraklara yakın bir şahşı muhteşem barış konusunda dert sahibi olmuş. Kalemi kuvvetli bu şahşı muhterem çekmiş şarabı, vurmuş kadehi, '' Dionysos aşkına!'' nidalarıyla tamamlamış 'Barış Oyunları' serisini.
Aristophanes'in aklına düşen kıvılcımmış ilk perde de Osurgan.
Trygaios'u tanrılara götürmüşüm şanlı kanatlarımla (!) ama barışı yine de baki edememişim benden haşere şu dünyaya!
Bundan yirmi yıl kadar önce yine bu topraklarda bir zat-ı muhteşem bu sefer kendini göndermişiz cennete.
Ama sanmayın ki tanrıların cennetine.
Ben bir osuruk agacıyım,
Yellendikçe şiir açan!
Can Yücel
Bu sebepten ötürü adım osurgan olsun istedim ustaların affına sığınarak kim bilir belki ben de bir gün bir çukuru doldurum diye.
Aristophanes'in aklına düşen kıvılcımmış ilk perde de Osurgan.
Çocuklar
Ne yoldan çıkıyorsun bu yolculuğa?
Seni bir gemi mi götürücek?
Trygaios
Gemiye binmem, kanatlı bir atım var.
Çocuklar
Hiç olur mu, a baba, koşum takılır mı osurgana
Tanrılara gitmek için?
Trygaios
Neden takılmasın? Ezop diyor ki kanatlılardan
Yalnız osurgan ulaşmış tanrılara.
Trygaios'u tanrılara götürmüşüm şanlı kanatlarımla (!) ama barışı yine de baki edememişim benden haşere şu dünyaya!
Bundan yirmi yıl kadar önce yine bu topraklarda bir zat-ı muhteşem bu sefer kendini göndermişiz cennete.
Ama sanmayın ki tanrıların cennetine.
Ben bir osuruk agacıyım,
Yellendikçe şiir açan!
Can Yücel
Baba da çok uğraşmış didinmiş hak, özgürlük gelsin diye. Lakin ne çare onun yellenmesi bazılarına gül kokusu gelirken, bazılarından mahkeme celbi olarak dönmüş kapısına. Vazgeçmemiş o bildiği ''göte göt'' demekten yine de!
Bu sebepten ötürü adım osurgan olsun istedim ustaların affına sığınarak kim bilir belki ben de bir gün bir çukuru doldurum diye.
Ege'nin İki Yanı
Bakma sen sevgili TheodorakisCan babanın da anlattığı üzre aynı elmanın iki yarısını bir kurt kemirir durur yüz yıllar boyu ama et tırnaktan ne kadar ayrılırsa o kadar ayrılır esasında bu iki yarı. Ege'nin iki yanı, incisi, gülü...
Açgözlü güvercinlerin didiştiklerine!
Avluların o en çakırkeyiflisine
Mısır daneleri gibi serpilmişler ama
Mısır danesi değil ki bu adalar
Ne de biz güverciniz...
Can Yücel
Son zamanlarda gelen haberler ne kadar can sıkıcı olsa da diğer yarıdan geçen gün müzik markette rasladığım bir albüm ziyadesiyle mutlu etti beni.Hüsnü Şenlendirici ve Trio Chios ortak yapımı olan albüm her iki kültüründe ortak parçalarından, benzer tınılarından oluşmakta. Albümün lansman partisi bu gece Balansta yapılıcak.
Hüsnü Şenlendirici ve Trio Chios - Entarisi Ala Benziyor
http://fizy.com/s/1hknm4
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)